Sıcakla gelen tehlike, ozon kirliliğinde sınırlar aşıldı

Türkiye kavurucu sıcaklarla boğuşurken, görünmeyen tehlikeli ozon kirliliği kapıyı çalmış durumda. Artan sıcaklıklar ve kuraklığın yanı sıra kirletici partiküllerin neden olduğu kirlilik seviyesi özellikle büyükşehirler ve sanayi merkezlerinde ciddi seviyelere ulaştı. Sıcak hava, yüksek güneş ışınları, trafik yoğunluğu ve kimyasal tepkimelerin birleşimiyle oluşan ozon kirliliği, halk sağlığını tehdit ederken; Antalya’nın Manavgat ilçesi ile Ankara’nın Çankaya ilçesindeki kirlilik oranları endişe verici boyutlara ulaştı.
Uzmanlar, çevre dostu yakıtların ve elektrikli araçların kullanımının yaygınlaştırılmasını, fosil yakıt kullanımının ise kademeli olarak azaltılmasını öneriyor.
EN KRİTİK KENTLER
Geçtiğimiz gün Antalya’nın Manavgat ilçesinde ölçülen 8 saatlik ortalama kötü ozon seviyesi 382 mikrogram/metreküp düzeyinde saptanırken, bu değer, hem Avrupa Birliği hem de Türkiye’nin yasal sınır olarak kabul ettiği 120 mikrogram/metreküp seviyesinin en az üç katına çıktı. Ozon kirliliği seviyesi, Bilecik Bozüyük’te 238 mikrogram/metreküp, Bolu Karaçayır Parkı’nda 229 mikrogram/metreküp, Eskişehir Vişnepark’ta 209 mikrogram/metreküp, Edirne Karaağaç’ta 192 mikrogram/metreküp, İzmir Aliağa-Bozköy bölgesinde 184 mikrogram/metreküp ve İzmir Menemen’de 162 mikrogram/metreküp olarak kaydedildi.
DOĞRU AĞAÇLAR SEÇİLMELİ
Uzmanlara göre, kötü ozona karşı alınması gereken önlemler hem şehir planlamasında hem de günlük yaşamda yeni bir bakış açısını zorunlu kılıyor. Özellikle belediyelere büyük sorumluluk düşüyor. İlk olarak, şehir içi yeşil alanlarda tercih edilen ağaç türlerinin değiştirilmesi öneriliyor. Kavak, meşe, söğüt gibi ağaçlar yerine, salınımı düşük türlere ağırlık verilmesi, güneş ışığı ve azot oksitlerin etkileşimiyle oluşan kötü ozon miktarını azaltmak açısından kritik olarak kabul ediliyor. Ayrıca, trafik yoğunluğunun azaltılması ve toplu taşımanın teşvik edilmesi de troposferik ozonun ana kaynaklarından biri olan azot oksit salınımını düşürecek önlemler arasında sıralanıyor.
AKCİĞER HASARI
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eski müsteşarlarından Prof. Dr. Mustafa Öztürk ise Kötü ozonun sağlık üzerindeki etkilerinin oldukça yıkıcı olduğuna dikkat çekerken, “240 mikrogram/metreküp ozon konsantrasyonuna sadece bir saat maruz kalmak, veya 160 mikrogram/metreküp düzeyinde 6 saat geçirmek bile akciğer fonksiyonlarını ciddi şekilde zayıflatabilir. Fiziksel kapasite azalır, solunum zorlaşır, bronşlar iltihaplanır. Bu durum özellikle çocuk ve yaşlılarda astım ataklarını tetikler. Uzun vadede maruziyet ise KOAH gibi kronik hastalıkları şiddetlendirirken, kalp-damar hastalıklarına sahip kişilerde ölüm riskini artırır” dedi.
TARIMDA VERİM DÜŞÜYOR
Ortaya çıkan tablonun yalnızca bir çevre sorunu değil; aynı zamanda doğrudan insan sağlığını etkileyen sessiz bir tehlike olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Öztürk, “Uzun süreli maruziyet, solunum kapasitesinde azalma ve kronik bronşit riskini artırabilir. Ozon gazı, bitkilerin yaprak yüzeyindeki protein yapısını bozarak fotosentez verimini düşürüyor. Bu da tarım ürünlerinde verim kaybına, meyve ve sebzelerde kalite düşüşüne yol açıyor. Çiftçiler çoğu zaman bu etkiyi fark etmese de, ürünlerin üzerinde ozon kaynaklı lekeler, renk değişimleri ve doku hasarları görülebiliyor” diye konuştu.
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Merve Erçelik de genel anlamda hava kirliliğinin solunum yolu, deri, kalp damar, beslenme ve üreme sistemi gibi birçok hastalığa neden olduğunu söyleyen uzmanlardan.
SORUN DİZEL YAKITTA
Meteoroloji Mühendisi Prof. Dr. Selahattin İncecik ise İstanbul ve Ankara’daki hava kirliliğinin temel sebebinin dizel araçlar olduğuna dikkat çekerken, şu uyarıları sıralıyor: “Sanayinin hakim olduğu yerlerde ise bacalardan çıkan tozlar ve termik santraller havayı kirletiyor. Dizel araçların yasaklanması, yerine elektrikli araçların ikame edilmesi gerekir. Ayrıca ısı adası etkisini her sene daha yoğun hissediyoruz.”
[email protected]
Kaynak: Web Özel